7 Aralık 2009 Pazartesi

Açılım

O gün içimde bir sıkıntı vardı. Tanımlayamadığım bir şekilde sanki gök kubbe daralmış, sonsuz boşluk dört duvar halinde görünmez bir kalkan olmuştu etrafımda. Evin içerisine sığmıyordu bedenim. Zaten gerginleşen siyasi hava iyice canımızı sıkıyordu. Kızımın okuldan gelmesine iki buçuk saat vardı. Yedi yaşında bu sene ilkokula başladı. Büyüdü kocaman oldu prensesim. Okulunu ve öğretmenini çok seviyor. Her gün en az bir saat okulda arkadaşlarıyla yaptıklarını anlatıyor bana. Hem artık geceleri odasında tek başına uyuyor. Anneciğim ben artık büyüdüm kocaman kız oldum tek başıma kalabilirim odamda diyor.

Okula başlaması çok değiştirdi onu. Görseniz sanki büyümüşte küçülmüş cimcime. Kocaman kadın gibi bazen öyle laflar ediyor şaşırıp kalıyoruz eşimle. Şimdiki nesille baş edilmez valla. Eşimde farkında bu değişimin. Bana bu kız ilerde başıma çok işler açacak böyle giderse diyor şaka yollu. On yıl olmuş bu sene. Dile kolay on yıldır aynı yastığa baş koyuyoruz. Eşime deliler gibi aşığım. Severek evlendik. Evliliğimizin üçüncü yılında meyvemizi aldık tabi. Nur topu gibi bir kız çocuğu. Hayat çok güzel. Hayatı seviyorum ama bu aralar bende herkes gibi biraz gerginim. Ülkedeki siyasi kaos etkiliyor ister istemez. Hükümetin demokratik açılım diye başlayıp Kürt açılımı olarak devam eden süreci bizleri de iyiden iyiye gerdi.

Dışarı alış-veriş yapmaya çıktım o gün. Pazara uğrayıp kızım gelene kadar alış-verişi tamamlarım diye düşünüyordum. Yolda karşı komşuma rastladım. Ayak üstü birkaç kelime konuştuk. Pazar yerine vardığımda mahşeri bir kalabalık vardı. Sanki bütün İstanbul burada toplanmış. Malları bedava dağıtsan bu kadar kalabalık olmaz. Zor bela iç kısımlara kadar ilerleyebildim. Akşama karnabahar kızartması yapacaktım. Eşim bayılır yumurtalı karnabahar kızartmasına. Prenses geçen yıla kadar yemiyordu ama onu da alıştırdım. Artık o da seviyor karnı baharı. Tezgahın önünde tam karnı baharları seçmeye hazırlanırken bir gürültü koptu. Önce ne olduğunu anlayamadım. Herkes telaş içinde sağa sola koşmaya başladı. İkinci gürültü hemen yanı başımda yaşandı. Patlamanın şiddeti ile birkaç metre savrulmuşum. Sol bacağımın acısını hissediyordum sadece. Yüzümden akan kan göz bebeklerime kadar dolmuştu. Etraf kıp kızıl gözüküyordu o an. Sağa sola savrulmuş kopmuş organlar gördüm yerlerde. Kolu bacağı kopmuş insanlar yatıyorlardı çaresizlik içinde. Herkes birilerinden yardım bekliyordu. Demiştim ya mahşer yeri bir kalabalık diye. İşte gerçekten mahşeri o an yaşadım orda.

Gözümü açtığımda hastanedeydim. Eşim ve prenses baş ucumda. Prenses elimi tutmuş üzülme anneciğim üzülme bizler senin yanındayız diye moral veriyordu. Zorlukla doğrulabildim yataktan. Eşim hemşireyi çağırdı. Ne oldu dedim. Terör örgütü dedi. Apo’nun serbest bırakılması için Pazar yerinde bombalı intihar saldırısı yaptı. On beş ölü yüzlerce yaralı var. Bir an gözüm yatağın ucuna ilişti. Yorganın altında bacaklarımın olması gereken yerde kocaman bir boşluk vardı. Üzerimden yorganı attığımda dünyam başıma yıkıldı. İki bacağımda diz kapaklarımın altından kopmuştu. Eşim göz yaşlarını saklamaya çalışarak sarıldı bana. Prenses ellerimi hiç bırakmıyordu.

Artık tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum otuz iki yaşında tek çocuk annesi bir ev hanımıyım. Hayat hala güzel. Eşimi hala çok seviyorum. Prenses her geçen gün biraz daha büyüyüp güzelleşiyor ve siyasiler hala açılım yapıyor. HALA AÇILIM YAPIYOR.

^^Hüseyin Yılmaz^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder